Her şeye rağmen kutsal bir görev olan savunmanlığı yaparken artık sadece hakkı değil,
hukukun üstünlüğünü, yargının bağımsızlığını da savunuyorduk.
İnsan hakları, kadın hakları, çevre hakları her gün yönetenlerce ihlal edilirken,
yaşamın her mecrası bizim için bir savunma alanı olmuştu.
Yaşadığım kent Mersin bu ihlallerden fazlasıyla nasibini alan bir kent.
Nükleer santral, HES ler, BES ler, taş ocakları, balık çiftlikleri,
propilen tesisleri, liman genişletmeleri derken, sıra tarım alanlarına , narenciye bahçelerine geldi.
Hızla bütün yaşam alanları yatırım adı altında yok edici bir rantiyer saldırıya maruz kalıyor.
Bizim gibi hak savunuculuğunu adliye ile sınırlamayan avukatlara da mağdurları savunmak düşüyor.
Tüm bu olumsuz tablo içerisinde sevindirici olan,
insanlarda çevre saldırılarına karşı, yavaş yavaş da olsa direniş ve mücadele bilincinin gelişmeye başlaması.
Bunun son örneğini Mersin Davultepe ve Kale köylülerinin narenciye bahçelerinin
sanayi sitesi alanına dönüştürülmesine yaptıkları itiraz ve direnişde gördük.
Mersin Çevre Platformu olarak bu direnişe destek verdik.
Plana yapılacak itiraz Avukatlar Gününe rastlamıstı.
Köylülerle Çevre Şehircilik İl Müdürlüğü Binası önünde buluştuk.
En yalın halleriyle ellerinde zeytin dalları, limon dallarıyla köylüler oradaydı.
Genci de, koltuk değneğiyle yürüyen yaşlı teyzesi de heyecanla basın açıklamasına katıldı.
" Limon ağaçlarımıza ’ zeytin ağaçlarımıza kıyamazsınız!
Onlar bizim yıllardır çocuğumuz gibi bakıp büyüttüğümüz kıymetimiz kimseye vermeyiz!
Bahçelerimizi betona dönüştürmeyin! Diyorlardı.
Biz de bu haklı direniste onların arkasında yer aldık.
Onları dinlerken bir avukat olarak orada bulunmanın derin hazzını yaşadım.Bundan daha haklı bir dava olabilir miydi?
Limonun avukatı olmak ne değerli bir şeydi .
Öyle ya bölgenin geçim kaynağı olan limon on yıllarca çocuklara okul masrafı,kızlara çeyiz,
gelinlere sarı burma oğlanlara araba olmuştu.
Limonla altın birdi Mersin’de.
Limoncular hasatını satar, kız oğlan evlendirir, eşlerine bir sarıyı limonu satar, başka bir sarı,
22 ayar burma bilezik alırdı.
Yıllardır, uygulanan kötü tarım politikası karşısında ürünü para etmese de direniyordu Mersin’in köylüleri,
bu dünyadaki en değerli meyvelerinden biri olan limon portakalı üretmeye.
Hiç bir destek sunmayan, ürünü para ettirmeyen,
traktörüne bahçesine haciz getiren devlet, üstüne üstlük narenciye bahçesini elinden alıyordu.
Basın açıklamasından önce ellerimize köyden getirdikleri limonlardan verdiler.
Mis kokulu limonları alıp kokladım" Ben bunları yemeye nasıl kıyayım?" Dedim.
Kadınlardan biri sen meyvesini yemeye kıyamıyorsun ama elin adamı ağacına bahçesine kıyıyor işte" dedi.
Ne kadar haklıydı.Ağaca, narenciye bahçelerine kıymak, insana yaşama kıymanın ta kendisiydi.
Önceden hazırlanan plana itiraz dilekçelerini imzalarken müvekkilim limonlar bana eşlik ettiler.
Mağdur ama mağrurca bakıyorlardı dilekçeye.
Avukatlar gününde limonların avukatlığını yapmaktan büyük gurur ve haz duydum.
Diliyorum bu haklı davayı kazanmanın hazzını da Kale Köyü’nün güzel insanları ile yaşayalım.
Günlerden Avukatlar Günü , müvekkilim limon...